19 Eylül 2024

"Aklını gerektiği biçimde kullanan" YSK!

"İmamoğlu kime ahmak dedi" tartışmasının temelinde, o tarihteki Yüksek Seçim Kurulu'nun, İstanbul'da aynı zarftan çıkan dört oy pusulasından üçünü geçerli, birini geçersiz sayması yatıyor; hatırlarsınız...

Kulis haberlerine bakılırsa Ekrem İmamoğlu hakkındaki mahkûmiyet kararı onaylanacak ve İmamoğlu siyaset yapma yasağı nedeniyle hem İBB Başkanlığı'nı bırakacak hem de gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olma yeterliliğini kaybedecek.

Hatırlarsınız belki, bu dedikodu yerel seçimler öncesinde de çıkmış ancak Adalet Bakanlığı tarafından yalanlanmıştı.

Bu kez böyle bir yalanlama görmedim ama kararın onaylandıktan sonra gizli kalabilmesinin, açıklanmasının belli bir süre ertelenmesinin mümkün olmadığı da bir gerçek.

Belki istinafta kararın onaylanması yönünde bir eğilim var ve bu sızmış olabilir, ancak doğrulanabilecek bir haber değil bu.

İmamoğlu'nun 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve kamu görevlerini üstlenmekten mahrum bırakılmasına ilişkin karar, YSK üyelerine "ahmak" dediği iddiası.

Ekrem İmamoğlu

Gerçi kendisi ısrarla YSK üyelerine değil, Süleyman Soylu'ya "ahmak" dediğini söyledi ama belli ki YSK üyelerinin bu konuda "bir bildikleri var".

Herhalde bir kendilerine baktılar, bir de Süleyman Soylu'ya baktılar ve "ahmak" sözcüğü "olsa olsa bizim için kullanılmıştır" diye düşündüler.

İmamoğlu aleyhine dava açmaları sürecinde izledikleri fikri yolu ve bu sonuca nasıl vardıklarını elbette bilebilmemize imkân yok.

Ahmak, "aklını gerektiği biçimde kullanma yeteneği olmayan" anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı'nın kendisini beğenmeyenlere söylediği başka sözlere kıyasla iltifat bile sayılabilir ama bunu tartışmak burada yersiz.

"Kime ahmak dedi" tartışmasının temelinde, o tarihteki Yüksek Seçim Kurulu'nun, İstanbul'da aynı zarftan çıkan dört oy pusulasından üçünü geçerli, birini geçersiz sayması yatıyor; hatırlarsınız.

O zarftaki dört oy pusulasından sadece İBB Başkanlığı seçiminin tekrarlanmasının nedeni de "sandık kurulları" idi.

YSK, 225 sandık kurulu başkanı ile 3 bin 500 sandık kurulu üyesinin kamu görevlisi olmadığını söylüyordu ama bu kişilerin sandık kurullarında görev yapmalarını sağlayan da zaten doğrudan doğruya YSK'ya bağlı olan İl ve İlçe Seçim kurulları idi.

"Atı alanın Üsküdar'ı geçtiği" Anayasa oylamasında, sandık kurullarının hataları "vatandaşların iradelerini gölgelemesin" kararı veren de aynı YSK idi.

Onun için herkesin kafası hâlâ karışık.

YSK üyelerinin bu kararı alırken "akıllarını gerektiği biçimde nasıl kullandıklarını" açıklamaları, bu davanın seyrine etki etmez ama bizler de meraktan kurtuluruz.

Zaten şu anda çoğu emekli oldu, kimseden korkmaları, çekinmeleri için ortada bir neden de kalmadı.

* * *

Ekonomist Bilal Bey'den insan hakları eğitimi

Ve Bilal Bey kardeşimiz, partisinin üyelerine insan hakları eğitimi veriyor. Bir tür fıkra olabilir mi, ağam bizimle eğleniyor mu?
Bilal Erdoğan, AKP Genel Merkez İnsan Hakları Başkanlığı'nca Kocaeli'de düzenlenen İnsan Hakları Eğitim Kampı programına katıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan, AKP Genel Merkez İnsan Hakları Başkanlığı'nın düzenlediği "İnsan Hakları Eğitim Kampına" katıldı!

Katıldı dediysem, insan hakları konusunda bir şeyler öğrenmek için değil tabii.

Erdoğan ailesinden kimsenin bir şey öğrenmeye ihtiyacı yok, çünkü zaten her şeyi herkesten daha iyi biliyorlar.

"AKP ve insan hakları eğitimi" kavramlarının yan yana gelmesi bile bir tuhaf durum oluşturuyorken, Bilal Bey kardeşimizin partililerini insan hakları konusunda eğitmek üzere bir konuşma yapmasına ne demek gerekir, bilmiyorum.

"Oksimoron" uygun bir kavram olabilir sanırım.

"Birbirine tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması" anlamına geliyor ve bu partinin iktidarında en çok yıpranan kavramların lideri "insan hakları" olmalı.

"İnsan hakları" kavramı 2. Dünya Savaşı'ndan sonra toplumsal yaşamımıza girdi, Anayasa'mız da bu hakları güvence altına alıyor.

Tabii ortada bir Anayasa kaldıysa!

Nitekim Türkiye, "insan hakları bahsinde" her yıl küme düşüyor.

Economist Intelligence Unit (EIU) Demokrasi Endeksi'nde, 167 ülke içinde 35 ülke "melez rejim" olarak kategorize edilmiş, biri Türkiye.

Erdoğan'ın tek adam rejimi başlarken "kusurlu demokrasi" olarak tanımlanmışız, kardeşimiz yetkiyi aldıktan sonra küme düşmüşüz.

Freedom House'un Dünyada Özgürlük 2024 raporunda Türkiye, "özgür olmayan ülkeler" sınıfında.

Varieties of Democracy'nin hazırladığı Demokrasi Raporu – 2023'te Türkiye, "seçimli otokrasi" sınıfında yer alıyor.

Adil yargılanma hakkı askıda, tutuklu ve hükümlülere kötü muamele ve işkence sürüyor, iktidarın hoşlanmadığı sözleri söyleyenler anında hapse atılıyor, gösteri yürüyüşü yapmak suç kabul ediliyor.

Ve Bilal Bey kardeşimiz, partisinin üyelerine insan hakları eğitimi veriyor. Bir tür fıkra olabilir mi, ağam bizimle eğleniyor mu?

Bu nasıl bir eğitim gerçekten merak ediyorum.

Bu eğitime katılıp da gelecekte fikir özgürlüğü, toplantı-gösteri yürüyüşü hakkı, adil yargılanma hakkı filan gibi zararlı fikirlere kapılacak olanları da uyarmak boynumun borcu.

Aman diyeyim, kafanıza polis copunu yemeden oradan uzaklaşın, Gezi'ciler gibi senelerce hapiste yatma tehlikesi de cabası!

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yılbaşı kutlamaları ve “dinciler”

Rüşvet yemek, ihalelerden avanta almak, avanta kapma işine çocuklarını da karıştırmak ve nepotizm toplumumuzda kültürel ve geleneksel bir temele mi sahip ki Diyanet’in aklı sadece yılbaşında başına geliyor?

İslamcıların iktidarından demokrasi çıkar mı?

22 yıldır test ettik ve gördük ki İslamcıların iktidarında, demokrasi mümkün olamıyor. Suriye’de neler olabileceğini, bu deneyime bakarak öngörebilirsiniz. İslamcılar ile demokrasi bir arada olamıyor!

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

"
"